Bugün içinde bulunduğumuz toplumsal hezeyanın bireylerin dünyasından kaynaklanmadığını kim söyleyebilir? Birinci çakra düzeyinde yaşıyoruz, daha doğrusu tepişiyoruz... Kuyruk sokumu seviyesinde... Hayatta kalma iç güdüsü... Emniyet hissi... Kabul görme... Seç, beğen, al...
İktidarı kaptırmama ya da geri alma güdüsünü de ekleyebiliriz.
Kök çakrayı dengeleyip yukarılara çıkabilsek vadedilmiş nice ruh hallerini deneyimleme fırsatı bulacağız. Spiritüel inanışları değersiz mi buluyorsunuz? O zaman çakraları mitolojik, metaforik ögeler olarak ele alın, böylesi daha entelektüel görünecektir. Kök çakra dengede değilse saldırganlık ya da aşırı coşku baş gösterir. Hâl-i pür melâlimiz...
Kendimizi emniyette hissedebilmek için toplaşıp kaynaşacağız... Fazla kurcalamayacağız, üzerinde düşünmeyeceğiz. Derinlerine inmeyeceğiz, geçmişine bakmayacağız, sebeplerini sorgulamayacağız. Haklılığımıza cila çeken köşe yazılarından ve gönderilerden gayrısını okumayacağız. Biz bugünü, ne yaşadığımızı biliriz. Haklıyız ve hep öyle kalacağız...
Dönelim toplumsal sorunlarla ilgilenmemekle suçlanan yazara... Sosyalizme gönül veren ve zamanında bu amaçta dergiler de çıkararak aktif olarak çalışan Oğuz Atay, on yıl sonra şu satırları kaleme alıyor:
"Bana bugün ne yapmalı diye soracak olurlarsa ancak 'kendini düzeltmelisin' diyebilirim. Bir temel ilkeden yola çıkmak gerekirse bu temel ilke şu olabilir:
Kendini çözemeyen kişi, kendi dışında hiçbir sorunu çözemez."