"Bana
mutsuzluk veren insanları hayatımdan çıkardım" dedi
arkadaşım.
Mücadele ettiği amansız hastalığın sebebini de çaresini de bulmuş olmanın rahatlığı vardı yüzünde. Coşkuyla tebrik ettim onu. Doğru söylüyordu. Kastettiği kişilerle arasında arkadaşımı ezen ve yoran bir ilişki vardı. Yaklaşık on yıl önce yaptığımız bu konuşma, geçenlerde bir kitapta karşıma çıkan tek cümleyle canlanıverdi: Aynı tekrarları yaşamaktan bıkıp usanan kitap kahramanım “İnsanlardan uzak kaldığım sürece sorun yok” diye sızlanıyordu.
Mücadele ettiği amansız hastalığın sebebini de çaresini de bulmuş olmanın rahatlığı vardı yüzünde. Coşkuyla tebrik ettim onu. Doğru söylüyordu. Kastettiği kişilerle arasında arkadaşımı ezen ve yoran bir ilişki vardı. Yaklaşık on yıl önce yaptığımız bu konuşma, geçenlerde bir kitapta karşıma çıkan tek cümleyle canlanıverdi: Aynı tekrarları yaşamaktan bıkıp usanan kitap kahramanım “İnsanlardan uzak kaldığım sürece sorun yok” diye sızlanıyordu.
Arkadaşıma hoşlanmadığı kişileri başından def
etmesini hangi akılla tavsiye ettiğimi hatırlamaya çalıştım: Yaşadıklarının
sorumluluğunu çevresine üleştiren güdük bir anlayışın mutsuz temsilcisi olarak
hiç şüphesiz. Eğer ona gerçeklerden söz etmeye cesaretim olsaydı, kişilere
değil duygularına odaklanmasını söylemem gerekirdi. Bugün bile gayet net bir
şekilde hatırlıyorum ki ilişkilerindeki sorun kendini güvensiz ve çaresiz
hissetmesinden kaynaklanıyordu. Oysa biz her kahve sohbetimizde aynı insanları
dilimize dolayarak onların anlayışsızlığından ve acımasızlığından bahsederdik.
Çatışmayı yaratan koşullanmalara, her iki tarafından da artık ezbere verdiği
tepkilere bir kez bile değinmemiştik.
Sorsan dertleşiyorduk işte... Seviyorduk
birbirimizi...
Günlük hayatta epeyce vaktimizi alan dedikodu
müessesesi de bu çark üzerinden geçimini sağlıyor. Çünkü herkesin yakınacağı
birkaç kötü adamı ve kendisini sonsuz anlayışla dinleyip her sözüne onay
verecek birkaç iyi adamı var. Birbirimize duymak istediklerimizi söylemek
üzerine de örtülü bir antlaşma var aramızda: Arkadaşlarımızın her zaman dürüst
davranmaları gerekmiyor, her koşulda yanımızda dursunlar, bizimle aynı fikirde
olsunlar yeter. Birkez bile "Sorun sende çünkü öz saygın eksik, kendine
güvenin yok, şüphecisin, korkuyorsun, bencilsin, kibirlisin, kapris yapıyorsun ya
da takıntılısın" diyemedik birbirimize. Hepimizde varolduğu aşikâr
hallerimizi duymaya dayanamayız her nedense. Bunları böyle yazmak kolay ancak
işitmek zordur. Bir başkasına hele sevdiğin bir insana söylemekse adam akıllı
cesaret ister.
Kimilerine
göre dertleşmek içeride biriken fazla tansiyonu
atmaya yarıyor. Kesinlikle doğru. Fakat bir solukluk rahatlama uğruna sürekli
patlama sınırında yaşıyoruz. Bu palyatif destekler sorunumuza yönelik bir çözüm
önerisi sunmadığı gibi onu ortadan kaldırmak gibi bir hedefi de yok çünkü
çözümsüzlük bu çemberi besleyen dinamiğin ta kendisi. Al gülüm ver gülüm tarzı
dertleşmek işe yaramıyor. Sadece öfkeyi büyütüyor. Bize zaman kaybettiriyor. Günümüzü
nasıl geçiriyorsak hayatımızda aynı şekilde geçip gidiyor işte.
Öyleyse
ne yapmalı? Belki de denenmeyeni, bizi korkutanı seçmeliyiz. Biraz kirlenmeyi
göze alarak patlamaya izin vermeliyiz. Zaten kapımıza dayanmış bir patlamayı
ertelemek onu engellemek anlamına gelmiyor. Er ya da geç başka bir yerde
patlayacaktır, arkadaşımın örneğinde olduğu gibi. Fakat bu kez de ortalığı
temizlerken dikkat kesilmeliyiz.
Çoktan
kirlettiğimiz eski bezlerle temizlik olmaz, eski alışkanlıklarla yeni bir hayat
kurulamaz.
Kurtulduğumuzu sandığımız ilişkiler çok geçmeden yeni
yüzler takarak geri geleceklerdir.
Çözüm
benim yaşadığım hayatın sorumluluğunu üstlendiğim yerden başlayacaktır. Öz
saygımı kazanamadığım sürece beni ezen insanlar etrafımdan hiç eksik
olmayacaktır.
Başkalarının
onayına takılıp kaldığım sürece ne bir adım ileri gidebilirim ne
de kendi
sözümü söylemeye cesaret edebilirim.
Sadece başkalarının ortaya koyduklarını eleştirerek kendi başarısızlığımı katlanılır kırmaya çalışırım.
Sadece başkalarının ortaya koyduklarını eleştirerek kendi başarısızlığımı katlanılır kırmaya çalışırım.
Bu
kendini aklama çabası, hayatımızı cehenneme çeviren bir kısır döngü yaratıyor.
Her zaman haklıyız ya da her zaman madur.
Asla yakanızı bırakmayan birkaç kötü adamla, acınızı uyuşturan birkaç
iyi adam bu döngüyü yaşamakta olduğunuzun başlıca kanıtıdır. Yani arkadaşlarımızla hısımlarımız aynı
gerçeğin iki yüzüdür ve aynı amaca hizmet etmektedirler.
![]() |
by Arcane-Rhapsody |
Hoşlanmadığımız deneyimlerin
sorumluluğunu üstlenmek zordur. Etrafımızda buna bahane olarak göstereceğimiz
suçluların bulunması kendimizi aklanmış hissettirir, rahatlatır ancak sorunu
ortadan kaldırmaz. Yan etki olarak da insanı kendine karşı körleştirir çünkü
kendimize yalan söyleye söyleye, bir süre sonra bunun bir yalan olduğunu da
unuturuz. Birkaç kötü adam önümüze çıkıp bize engel olmasa mutlu olacağımıza ya
da başkalarına sunulan fırsatlar bize sunulsa büyük büyük işler başaracağımıza
gerçekten inanırız.
Ve
tekrar ediyorum: Bunları böylece yazmak kolay ama hayata geçirmek çok zordur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder