Sex
and the City serisinin ilk sinema filminde baş karakter Carrie’nin arkadaşının küçük kızına Pamuk
Prenses’in masalını okuduğu bir sahne var. Masal “ve sonsuza kadar mutlu
yaşadılar” sözleriyle sona erdiğinde, sevdiği adam tarafından nikah masasında
henüz terkedilmiş olan genç kadın küçük kıza dönüp çekingen bir tavırla sorar:
“Bunların gerçek olmadığını biliyorsun değil mi?” Kız başını sallayarak onaylar.
Ve hemen sonra yalvaran bir gülümsemeyle:
“Bir kez daha...” der.
Çocuklar
belki de sırf sonunu duymak için aynı masalı defalarca okuturlar.
Büyüdüklerinde de bu döngü değişmez aslında: Sakınmadan defalarca dalarlar
ormanın karanlıklarına, her seferinde büyüsüne kapılıp tereddüt etmeden zehirli
elmanın tadına bakarlar ve sevginin dokunuşuyla yeniden dirilinceye kadar
mezarda beklemeye razı olurlar. Defalarca dinledikleri “ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar”
cümlesi yolculuk boyunca onlara eşlik eder, güç verir, cesareti ateşler, sabrı
çoğaltır.
Geçenlerde televizyon dünyasının önde gelen bir ismi yine televizyonda verdiği röportajda masalların
çocukların gerçeklik duygusunu zedelediğini savunuyordu. Kendi çocuklarına
masal okumadığına dair
açıklamalarını hayretle dinledim. Çok yazık.
Masallar
çocukları hayata hazırlar. Bilinçaltının dilinden konuşur... Gerçeklik
duygusunu yitirmiş bazı yetişkinlerin uydurma sandığı bu ortak lisan
nesillerdir her çocuğa aynı hikayeyi anlatır. Yürüyecekleri yolu, tadacakları
acıyı, düşecekleri karanlığı ve yolculuğun sonunda onları bekleyen hazineyi
tarif eder. En klişeleşmiş anlatımla: “yol ne kadar sarp ve dikenli olursa
olsun” sonunda mutluluğun kaynağından içeceğini kulaklarına fısıldar. Hayatın
zorluklarına rağmen kahramanımız güvendedir.
Pamuk
Prenses’in Grim kardeşlerce yazılan orjinal versiyonunda kötü kalpli üvey anne de ölmüyor
aslında. Tıpkı Sindirella’nın öyküsündeki gibi etkisiz hale getiriliyor. Çünkü
kötülük yaşamak zorundadır. Aksi takdirde bütün eksik kalır, denge bozulur,
mutlak ve kusursuz olan mevcudiyetini yitirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder