2 Ocak 2014 Perşembe

Yağmurcu


          

              Yağmurcunun hikayesini anlatmanın zamanı geldi.  Jung’ın bu hikayeyi anlatmadan asla aktif imajinasyon semineri vermediği söylenir:        
         Çin’in bir köyünde uzun süren bir kuraklık vardır. Köylüler, yağmur yağdırması için ülkenin diğer ucunda yaşadığı bilinen bir yağmurcuyu çağırırlar. Bunun böyle olması doğaldır, çünkü biz kendi çevremizde yaşayan peygamberlere asla güvenmeyiz; çok uzakta yaşayan biri olması gerekir. Yağmurcu geldiği zaman, köyü çok kötü bir durumda bulur. Hayvanlar, bitkiler ölüyordu, insanlar hastalanıyordu. Köye vardığında insanlar etrafına toplandı ve ne yapacağı çok merak ediliyordu. 
          Şunu söyledi:
           "Hım, bana küçük bir kulübe verin ve birkaç gün beni yalnız bırakın."
          Ve sonra küçük kulübeye girdi, insanlar merak içindeydiler, birinci gün geçti, ikinci gün geçti, insanlar hala merak ediyorlardı. Üçüncü gün sel gibi bir yağmur yağdı ve yağmurcu dışarı çıktı. Ona ne yaptığını sordular. 
            "Çok basit, hiçbir şey yapmadım"diye cevap verdi.
            "Ama bak, şimdi yağmur yağıyor, ne oldu?" diye üsteledi köylüler. O da şöyle açıkladı:
            "Tao’nun, dengenin olduğu bir memleketten geliyorum. Yağmurumuz da var, güneş ışığımız da var. Her şey bir düzen içerisinde. Sizin diyarınıza geldim ve her şeyin karmakarışık olduğunu gördüm. Hayatın ritmi çok bozulmuş, geldiğim zaman ben de rahatsız oldum. Her şey beni etkiler ve hemen rahatsız oldum. Ne yapabilirdim? Kendimle olmak, düşünmek ve kendime gelmek için küçük bir oda istedim. Ve sonra, kendimi bir düzene koyabildiğimde, etrafımdaki her şey de düzeldi. Şimdi Tao’nun içindeyiz, ve daha önce yağmayan yağmur şimdi yağıyor."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder